Pages

07 April 2010

Ağlatalım Çocukları

Öylesine seçip bir deliyi,
İşaret parmağını saklayarak üstelik
İşte orada demeden, öylesine seçerek,
Konuşmak, sebepsiz yere sevmek
Sonra gülmek, sonra unutmak hafızalarda.
Şiir desen değil şair desen
Daha neler…
Bu dünya kaldırmaz ağırlığımızı
Başka bir gezegene binelim.
Bir yere gitmeye değil orada kalmaya.
Sevgili sivilce, patlat kulağıma bir kafiye.
İrinsin sen.
Öyle misin?
Sevmiyorlar seni
Öyle mi?
Öylesine seçtiğim.
Hayatı kulaklarına küpe yaptım.
Ki delirsin dünya! Düşün
Düşün kucağında kıvranırken altı yaş hikâyeleri.
Terbiyesiz bir dededen, eskiden böyle değildi dediği,
Üstü telaş kokan hikâyelerden kalanlar senin olsun.
İşaret parmaklarımız saklı.
İşte delirdi demeden delirsin dünya.
Delirsin çocuklar mesela…
Karikatür sayfalarındaki zonalı kasaba ve sakinleri
Delirdi bebekler, ne diyorduk?
Bu hikâye altın portakala aday olamaz
Altın portakallar yenmez üstelik
Ağlatalım o zaman çocukları açlıktan.
Neşeli misin? Al o zaman.
Bir dil bir insan
İnsan dediğin ne ki…
Bir insan hiç bir şey nasıl olurdu?
Yanlış bir önerme elbette.
Çok insan olmalıyız
Yo bunu önerme, fazla cesurca.
Sus bazen, al bir piyano çık savaşın ortasına
Vuralım mı savaşanları notalarınla
Nerelerinden.
Atmayalım mı bombaları,
Öldürmeyelim mi,
Deliren bebekleri ve babalarını?
Ve komedi bu
Sıfır derece tahrik olma durumu görece
İnan bana.
Yataklar taşımıyor orgazmlarınızı
Aşksız sadece bir leke spermleriniz.
Bir kadın bir para ederse;
Paralarsa kendini hani aşk diye
Bir adam bir adamı döverse;
Hani aşk için sadece.
Bir bebek kundağını delerse
Ve hayat dediğin… Kürtaj olabiliyorsa
Beş para eder mi bunları toplasan
Kaç paralık pazarda
Öldürelim mi savaşı?
Sen, evet şu savaşan şarlatan
Kasık taraflarım ağrıyor…
Taraf olmak ağrılıymış öle söylüyorlar.
Orta yolu bulan orta şekerli bir fal gibi o adam
Şaka bir yandan telve bir diğer yandan.
Birde patlamamış sivilceleriyle ergen bir dünya.
Bıyıklarına buz takmış kirpiklerinde güneşin kanıyor
Vampirlere gün doğdu
Gün doğdu hep uyandık siperlere dayandık
Gün doğmadı... Faşist!
Sağır ihtiyarların bastonları iz bırakıyor
Ucu takip kapısında bir tabela... Kırık
Buradan çıkış yok… Diyor
Büyümüşte asker olmuş kör olası.
Islıkta çalıyor artık nöbette
Kuzum, kıyamam…
Demeden eşkâli verilmiş bir gelecekte koşarken
Vuruluyor, hayalleri yetim kalıyor.
Aç bir düşman bebeğinin kollarında delikler.
Doğuştan düşman doğuyorsa…
Vur dediler lan it.
Çarp sağa sola·sonra sola sonra sola·emir ulan bu sual olur mu?
Kekler,
keklenenler…
Üstelik yeşil biraz kalmışken doğada…
Piknik sepetlerimizden kelle çıkarır
Sırata karşı piknik yaparız.
Paçalarımıza zil takarız gariban oyunlarda
Çilek kokulu kadına indirimli vizite ve papatya demeti.
Oh! Ne ala ne ela gözleri bunun.
Ama yemelik ımm…
Cennete gidiş-geliş.
Cehennemde akşam yemeği
Ten kenarı bir arsa parsellenmiş tanrıdan torpilli.
Anlamaya başladığını sanıyorsun değil mi?
Bilsen ağlatırdın çocukları bana sormadan.
İnan bana.
Hiçbir anlamı yok kurulan cümlelerin.
Kurulan cümleleri okumanın da.
Ne anlatıyorduk…
Çocuklar delirmişti üstelik dünya delirmeden.
Ne diyeyim şimdi sana.
Biri mi ağlıyor.
Nerede?
Bu hıçkırık sesi nede süslü bir yalan.

No comments: