Pages

31 July 2010

Alegra

Tanrının bir meleğinden koparıp attığı bir tüy kadar narindi, beklenmedik bir anda içeri usulca girip narin parmaklarının arasında şefkatle kavradığı sigarasını şehvetle dudaklarına götürdü. İlk fırt hemen falso verdi ve beklenen etkiyi yaratmadı sonra bir nefes daha aldı. Dudaklarından içeri aldığı her şey siyah olduğundan emin olduğum çamaşırının hemen altındaki göğüslerine dolduruyordu. Biraz daha dikkatli bakmamış olsaydım o anı büyülü bir an sanabilirdim ama değildi. Ucuz yırtmacının açığa çıkardığı sol bacağında alegra yazıyordu ve ben gülmemek için abartılı bir gayret sarf ediyordum, muhtemelen hınzır bir ifadeye terk ettiğim yüz kaslarım ve akabinde yavaş yavaş ayak bileğine doğru kayan bakışlarımla o an orada aklımdakilerle olmaması gereken tek şey bendim. Yüzüme bak dedi. Sesi oldukça sıradan olsa da… Hemen diyerek gözlerimi dudaklarında sabitledim. Kurmayı başardığımız ilk diyalog buydu. Yazarın repliklerdeki yetersizliği ortadaydı… Gereğinden fazla sessizce Ona doğru yaklaştım.


-İsterse “Dionysos” bizi affetmesin sevgili alegra ve isterse yapraklarımız bir daha yeşermesin. Belki biraz sarhoşluk çalıp ateş dolu kadehinden, derin bir yangın kaçırabiliriz aklımıza diye düşünmüştüm. Çıplaklığa teslim olmak gibi…
İçimde büyüyen haylaz kahkaha az daha benim olan cümleleri piç bırakacaktı, yo yo oldukça samimiydim ama kendimi bu kadar erken kaybetmemek için gülme fırsatını kaçırmamak istiyordum.  Fakat anında duruma müdahale edip kurduğum cümlelerin bende yarattığı kahkaha hissini bastırdım. Bunu yaparken birkaç sene evvel kaybettiğim sevgilimi ne kadar özlediğimi hatırladım ve bir an için kendimden utandım. Çabuk geçti. Sevgilim de burada olsa aynısını yapardı. Çok güzel dudakları vardı ve dişleri... Söyledikleriyle ilgilenmediğimi anlamamış olacak ki konuşmaya devam etti. Yazarın bundan sonra ne yapacağını gerçekten merak ediyordum lakin alegra’nın dudaklarının tadı kadar değil.

-Çıplak kalmaktan hoşlanmam bayım, yangın merdiveni nerede.

Diye sordu şimdiden sıkılmıştım. Anlaşılan gece boyu karşılıklı duygusal ataklar yapılacak ve en afili cümleleri kurarak sözde karşısındaki şahsı göt eden kurgusu zayıf ve olgunlaşmamış olsa da bu turu kazanacaktı.

Burada dedim kalbimin olduğunu düşündüğüm yeri sağ elimle göstererek. Ucuz bir hamle olsa da dikkatini çekmeyi başarmıştım saatlerdir esirgemeden benimle paylaştığı gözlerini kısarak kıpırdandı. Yanıma geldi ve elini işaret ettiğim yere doğru götürdü. Bana dokunmasından etkilenmiştim ama bunu belli edemezdim gözlerimi birkaç saniye kapatabilmek için vermeyeceğim şey yoktu ama oyunu da kaybetmek istemiyordum.

- Yanarak ölmeyi tercih ederim dedi adeta tıslayarak.Dudaklarının kenarından kanlar damlıyordu sanki şekerli ılık akıllımı baştan alıcı kan damlacıkları..

Elimi beline doladım. Kaçmaya çalışmadı. El bendeydi ve bu konuda iyi olduğunu bildiğim yazara güvenmekten başka sansım yoktu…

Her gece önüme konan bilançoyu soğukkanlılıkla temize çekiyorum. Birileri sürekli gidiyor, birilerinin üstüne devamlı çizgi çekiyorum. Bunun beni ne kadar yalnızlaştırdığını göremiyor musun? ( nefesimi ekonomik kullanmaya karar vererek ve dikkatimi alt dudaklarına yoğunlaşmış gibi göstererek vurucu bir cümle peşine düşüyorum.) oysa sen yanarak yok olmayı tercih ediyorsun demek. Ben seni çoğaltmaktan yanaydım kalbimi işaret ettiğimde. Elimi belinden çekip sırtımı dönüyorum (bir şeyi hiç istemeyipte size yazarın yaptırmasını burada anlamanızı beklemiyorum ama altını çizmeden edemeyeceğim) ve son hamlemi yapıyorum kendimden emin bir ses tonuyla. Diyelim ki sana yalan söyledim, ben bunu yalnızlığımdan yapıyorum. Peki ya sen? Bu yüzden sevgili alegra, masumiyet bana senden daha çok yakışıyor...


Metodoloji hanemize bir çizgi atıp beklemeye başlıyorum. Çok değil hemen sonra sıyrılıyor bedeni kollarımın arasından ve tereddütsüz bir şekilde kapıya doğru yöneliyor, ucuz yırtmacından ateşle fırlayan sol bacağı ne yapacağından emin gibi. Bu arada vereceği cevabı düşünmüş olmalı ki ben bundan eminim. El ona geçti ve kazanırsa eşiğin hemen ötesinde başka bir oyuna geçecek, ahenkle döndü;

-Yalnız olduğun için değil yalnız kalmamak için söylüyorsun bu yalanları… İşte bu yüzden yalnızlık bana senden daha çok yakışıyor. Dedi haklımıydı bilmiyorum zaten aklımdaki tek ateşli sol bacağı ve onu zapt edemeyen yırtmacı idi…

Bu gece olmamalıydı, olasıydı ama olmamalıydı. Bu gece yalnız kalmayı tercih etmesi işime gelmemişti... Ona yakışanları düşünmekten vazgeçip ikimize birden yakışacak bir kaç pozisyon hayal ettim iliklerimi gıcırdatarak.

Belki yeterince cesur değilim deyiverdim açımı hiç bozmadan. Yazardan teselli konuşması da beklemiyorum. Ama bittiğinin farkındayım. El bana dönmeyecek ve gittikçe arkeologların da ilgisini çekecek çiziklerle dolu bir eser olunda yolunda muhasebik çalışmalarıma devam edecektim...

-Masumiyetini hangimizin içinde kaybettin dedi ve gülümseyerek kapattı kapıyı. Dudaklarını ve dişlerini her santim etimde terletiyor olabilirdi bu olasıydı…

Beş dakika geçiyor ve kapı tekrar açılmıyor. Hayalini kurduğum son uzun diyalog içimde patlıyor. Gerçekten yazarı eleştirmek istiyordum ama sorunun bende olduğunu anladığım an da… Kronik bir sıkıntı kibirli ifademe musallat oluyor sanki. (ne de dramatik diyor içimdeki kahkaha)  10 dakika geçiyor kapı hala kapalı. O an içimdeki kahkahanın sesi kısılıyor. Çoğaltmaktan kastım bu değildi demek geçiyor içimden fakat daha fazla uğraşmıyorum büzülen dudaklarımı kapatıp, yüzüne ve ayak bileklerine bir çizgi atıyorum ateşli sol bacağına kıyamayarak...

4 comments:

. said...

müzik kutundaki şarkıları çok seviyorum.Bu yüzden blogunda takılı kalıyorum.

Manusal said...

Lütfen konuya yoğunlaşalım.

. said...

NAPIYIM UMAY UMAY DİNLERKEN KONUYA ADAPTE OLAMIYORUM Kİ.

Manusal said...

Uzun yazmak istemiyorum ama bazen de bitmiyor.Tıpkı bazen hiç başlamadığı gibi.