Madrid'te yaşayan yalnız bir anne olan Manuela, henüz 17 yaşındaki oğlunun doğumgününde hayatını kaybetmesine tanık olur. Genç Esteban, başarılı bir yazar olmayı ve de bir gün babasının kim olduğunu öğrenebilmeyi umarak yaşamıştır. Oğlunun günlüğünü okuyan Manuela ardından Barcelona'ya gidip oğlunun babasını aramaya koyulur. Bu süreçte yaşayacakları aşk, dostluk ve keder dolu anlara sebep olur.
İspanyol sinemasının dahi yönetmeni Pedro Almodovar’ın uluslararası arenada da büyük yankı uyandıran, hatta Oscar kazanan yapıtı son derece hüzünlü ve de eğlenceli bir başyapıt.
Film kadınların/kadınsıların-transseksüellerin- bakışından hayatın öteki yüzünü yansıtmaya çalışmış. Barcelona-Madrid arasında kaçışlar, transseksüel bir dönüşüm sürecinde bir erkeğin iki ayrı kadından çocuklarının oluşu, kesişmeler, tesadüflerle beklenmedik gelişmelerle değişik bir film olmuş. Fazla birşey beklemeden izlenilmesi gereken bir film,filmin rüzgarı hep aynı yere esmiyoe hep yön değiştiriyor. Bilindik ve alışıldık yaşamımıza, kendince düzenli gündelik yaşama ve bu yaşamın yanında belki bir alternatif olarak ya da ayrı birer kol olarak devam eden farklı yaşamlar. Fahişeler, travestiler, toplumdan dışlanan hastalıklı insanlar ya da başka şekille dışlanmışlar... Bütün bunları onların yaşam penceresinde ve kuvvetli bir gereçekçilikle yakalayan Pedro Almadovar hep düşünmeden yargılar koyduğumuz bir dünyanın kendi içindeki mantığını üstelik izleyeni de fazla yargılamadan ortaya koyuyor. Herkes kadınları çok iyi anladığını söylemiş yönetmenin.Hayır o yaşamın merkezini değil kıyılarını daha iyi görüyor. Herkes merkezdeki maceralara bakarken o bu merkezi kuran çerçevenin kıyılarına ve hatta dışına bakmasını biliyor. O insanı yakalamasını biliyor.
Yazarin notu: 10/8