Silik bir gölgem var çok silik,
Bu gece Ankara’da Sokak lambaları topuklarımdan
yakalıyor gölgeleri,
Oysaki aksak bir yolculuktan yeni döndüm.
Eskiden koynuna düştüğüm anılar ellerimi okşuyor.
Namussuz bir titreme sarıyor bacaklarımı…
Yüz ölçümü hatırlamakta zorlandığım anıların
gözlerini kaybettim.
Renk biriktiriyorum.
Beyaz bir kâğıda çizerek Güneş’İ, Ay’ı,
İçten sarmalı bir sigara yakmak üzereyim,
Tiryakisi olduğum dudaklarına.
Adını fısıldadıktan sonra dudaklarına yapışan,
Kısa mesafede kasıklarına enjekte bir aşk
fısıldayan,
Uzun mesafede acısını ilk tanıştığı Nijeryalı bir
kadından çıkaran,
On beşinde masum bir tazeyle öpüşen,
Kötüye giden üçlü muhabbetlerden hep kaçan,
Praglı bir fahişeye sarılan aynı adamdı…
Bu adam hep aynıydı.
Bazen pis bir kokuydu, bazen de yalnızken aklına
gelen ilk kokuydu.
Bu adam dünyayı kurtarmak için kendinden,
Bu adam hayal kurabilmek için insanlardan nefret
etti.
Sizler eski anı olurken kokularınızdan bir ısırık
alıp,
İç çekti.
Ahlakın kaygan boşluğunda,
Hiç bağırmadan, deformasyon kaygınızdan yüzünüze
yansıyan
Suç unsurları gibi bir bir saydım hepinizi.
Kendi mi de.
Aşk densiz bir güzelin dizlerini okşarken de
Acımasız bir terk edilişi saklarken de,
Bütün mantık iplerini kemiren aklımıza benzer.
Bu adam aklının iplerini kemirirken de,
Gitmeden önce son şiiri yazarken de,
Mutlu!
2 comments:
gerçekten de;
Aşk densiz bir güzelin dizlerini okşarken de
Acımasız bir terk edilişi saklarken de,
Bütün mantık iplerini kemiren aklımıza benzer.
Bazen ask herseye benziyor.
Post a Comment