Prensler on yıldan fazla süre
boyunca okula gitmişler midir acaba? Alttan kalan derslerle uğraşırken ikinci
üniversiteyle uğraşmışla mıdır? Ya da ne bileyim ölmüş hatunu steril bir
öpücükle uyandırırken ekolojik sistemi uğrattıkları zararı düşünmüşler miydi?
Peki, prenseslere ne desek?
Pireler uğruna işkillenip koca yorganı yakanlar varken neden tanımadığı
kimselerin verdiği elmayı yiyecek kadar aptal, bir şeyler örerken ya da
dikerken zehirli iğneyi parmağına batıracak kadar beceriksiz olası tutar.
Neden prens self takımından bir
hatunun peşine düşmez ki? Hem saçı kuleden yere kadar uzayacak tek canlı türü
prensesler midir? Pek ala bir köylü kızı da bunu yapabilir. Hatta örgüsüyle bir
merdiven havası bile verebilir. Ayrıca karı zaten prenses olum bırak, az
marjinal ol bütün prenslerden farkın olsun. Git al bir köylü kızı portakal
yanaklı o da saray görsün… Senin de kursağında bazlama çörek ne bileyim envai
çeşit köy ekmeği, meyvesi, sebzesi geçsin, prenseslerden ne hayır bekliyorsun
güzel meme dışında?
Kraliçeler neden hep cadı olmak
zorunda, ayrıca neden hep kötü üvey anne olmak zorunda masallarda bir türlü akıl
sır erdiremedim. Tamam, madem kötü cadısın kılıkta değiştirip taş bir teyze
olabiliyorsun daha da ötesi aynanla birle sohbet edebilecek kapasitedesin; ama
yok zehirli elmadır, zehirli iğnedir yok efendim, uçan süpürgedir, sepette
istiflenmiş yılandır küçük hesaplarla uğraşıyorsun. Ha madem koca cadısın
uğraşma böyle ver kara büyünün gözüne yazık sana, nerede o eski kalifiye cadılar?
Neymiş efendim kötüler hiçbir zaman
kazanamaz öğretiye bak; nah kazanamaz adamlara şans vermiyorsunuz ki; O takıntılı prens elinde tek bir ayakkabıyla
bütün ülkeyi dolaşırken baloda oynaştığı kızı bulabilecek kapasiteye sahip gel
gör ki cadı elma zehirlemekten başka bir bok yapamıyor. Çocuklara monarşist bir
düzenden veriyorsun mesajı sonra “eşitlik nerede kardeşim?” dese yedi cücelerden biri. Hani önemli olan
boyu değil işleviydi. Budala, cücesin bari işlevden kurtar. Yıllar sonra aynı
konulu bir porno da izlemişliğim var. Hani kaşar prenses ve yedi bitirdi cüceler
tarzında. Çok fena idi çok…
Masalların hayatla tek ortak
noktası hayvanların konuşması; savaşlarımız, kavgalarımız, saygısızlıklarımız
birer fabl zaten. Tebrikler La(n) Fontaine, çaktırmadan insan bilimlerine el
atmışsın. Öyle metaforik, öyle eleştirel ve öyle spekülatif ki…
Hangi akla kusursuz hizmet o şeker
kız candye âşık oldum zamanında bilmem. Antony, Terry derken… Lan çok üzülürdüm,
kıl olurdum o sarışın bebeye, yakışıklı mıydı? Evet, ilk behlüllerdendi o. Yine
bu candy yüzünden attan düşüp öldüğünde üzülmüştüm, çok vicdanlı çocuğum lan çok.
Ahhh candy ahhh tutturdun bir prensti, beyaz attı, kıymet bilmedin, seviyordum
lan seviyordum…
Neden muradına eren insanların
nispetlerine maruz kaldık koca çocuklumuz boyunca? Anne baba didişirken, Pazar günü
yıkanan önlükler sobanın etrafına serilirken, süs mendiline burnunu sildiğin
için azar işitirken neden prens malı götürmek zorundaydı ki? Külkedisi prensin
ilgisini Patti Smith kılığında çekmedi ki süslendi püslendi böylece rencide olmadı!; yer mi prens malı
görmeden düşer mi öyle peşine kolayına… Hem nerede “Olduğun gibi görün ya da
göründüğün ol” Komşu çocuklarla tezata düşürdüler çocukluğumu.
Sonra o ilkokuldaki bütün
prensesler mucizelere inanır oldu. Gördükleri her kurbağanın beyaz atlı bir
prens olduğunu sandılar. Biz de Ayşe bu bebeyle nasıl çıkıyor dedik yıllarboyunca.Sonra öğrendik ki kurbağaların kolları ve bacakları sonradan çıkıyor efendim.
Ah aşk masallara da sığdıramadım seni, ölümcülleştiriyorsun her şeyi.
Masallarımdan ne istedin lan. Herkes pinokyo’nun seksi burnunun peşinde işlevde
pek önemli değil.
Ama cadılar öyle mi?Asaletle
anlatıcının optimizmi arasında sıkışıp kalmış zararsız varlıklar. Eline vur
ekmeği al turuncu saçarlıyla hemen uzaklaşırlar aşk falan lugatlarında yoktur.
Burunları küçük olabilir ama o büyü zımbırtısıyla çok uğraşıp efor sarf ediyorlar.
Masalların makus tarihinden rahatsız olup yazılar sokuşturuyorlar.Bak burada kırmız
elma var, tabi yersen…
No comments:
Post a Comment