Sağduyu ve cehalet, birbirlerinin zıddıdır ve insanoğlunun büyük bir
kısmını etkilemektedir. Bunlardan her hangi birisi yeterince fazla bir şekilde
bir ülkede oluşturulabilirse devlet makinesi kolayca çalışmaya devam eder. Akıl
kendiliğinden itaati; cahillik ise dikte edilen her şeye boyun eğilmesini
sağlar. Dünyada mevcut olan iki hükümet modeli şunlardır:
Birincisi, seçim ve temsille oluşan hükümet,
İkincisi, saltanat ile oluşan hükümet.
İlki genelde cumhuriyet olarak bilinirken ikincisi monarşi ya da
aristokrasi olarak bilinir.
Bu iki farklı ve birbirine zıt hükümet şekli kendilerini akıl ve cahilliğin
iki farklı ve zıt esası üzerine bina ederler.
Hükümetin çalışması yetenek ve beceriyi gerektirdiğinden ve yetenek ve
beceri ırsi bir kökene sahip olmadığından saltanatın insan aklının
onaylamayacağı, yalnızca cahilliğin üzerine inşa edebileceği bir inancı gerektireceği aşikardır ve her
hangi bir ülkede cahiller ne kadar çok olursa bu tip bir hükümet şekli için o
kadar uygun bir durum ortaya çıkar.
Bunun aksine, iyi teşkil edilmiş bir cumhuriyetteki hükümet insanların
akıllarına uymayan bir inanca sahip olmalarını gerektirmez.
...
Monarşik ve saltanat tipi hükümet sistemleri altında bir güç tarafından
evinden sürülen, diğeri tarafından kovalanan ve vergilerle düşmanların
yaptığından daha fazla yoksullaştırılan insanların perişan durumları
incelendiğinde bu sistemlerin kötü oldukları ve hükümetlerin tesisinde ve
hükümetlerle ilgili ilkelerde genel bir devrimin gerekli olduğu açıkça ortaya
çıkmaktadır.
Bir ülkenin işlerinin idare edilmesinin ötesinde devlet nedir? Her hangi
bir kişi ya da ailenin malı değil, doğası da buna imkan vermez, bütün bir toplumun malıdır. Destekleyenlerin
aleyhine ve güç ve tertip kullanılarak bir saltanat tarafından ele geçirilirse,
gasbetmek hakları ortadan kaldırmaz. Haklar açısından egemenlik bir bireye
değil yalnızca ulusa aittir ve ulus her zaman uygun bulmadığı bir hükümet
şeklini ilga etmekte ve tabiatına, çıkarlarına uygun olanı tesis etmekte tabii
ve feshedilemez bir hakka sahiptir. İnsanların kral ve tebaa şeklinde romantik
ve barbarca bir ayrım içinde olması soyluların durumlarına uygun olsa da
vatandaşlar için uygun değildir ve hükümetlerin bugünlerde oluşturulma
prensipleri tarafından bunlar darmadağın edilmektedir. Her vatandaş egemenliğin
bir üyesidir ve böylece, bireysel olarak hiçbir şekilde boyun eğmeyi kabul
edemez ve itaati yalnızca kanunlar için söz konusu olabilir.
İnsanlar devlet nedir diye düşündükleri zaman otoritesinin uygulanabildiği
bütün mesele ve konular ile ilgili bir bilgiye sahip olduğunu varsaymaları
zorunludur. Bu devlet görüşünde Amerika ve Fransa tarafından oluşturulduğu
şekliyle cumhuriyetçi sistem olusun tümünü kucaklayacak şekilde faaliyette
bulunur ve bütün tarafların yararı için gerekli olan bilgi merkezde bulunur;
halbuki eski hükümetler hem mutluluğu hem de bilgiyi dışlayacak şekilde
oluşturulmuşlardır. Manastırın duvarları dışındaki dünya hakkında hiçbir
bilgiye sahip olmayan münzevilerin hükümeti kralların hükümetleri kadar
tutarsızdır.
Daha önce devrim olarak adlandırdığımız şey kişilerin ya da yerel
koşulların değişmesinden biraz daha fazla bir şeydi. Her şey gibi ortaya
çıktılar ve yok olup gittiler ve kendileri tarafından üretilen noktanın
ötesinde etkileyebildikleri bir kaderleri ve varlıkları yoktu. Ancak, Amerika
ve Fransa’da bizim şimdi gördüğümüz şeyler doğal düzenin yenilenmesi, gerçekler
ve insanın varlığı kadar evrensel olan ve siyasal mutluluk ve ulusal refah ile
ahlakı birleştiren bir prensipler
sistemidir.
I. Hakları açısından insanlar özgür ve eşit doğarlar ve bunu sürdürürler.
Bu nedenle sivil farklılıklara yalnızca kamusal hizmetler söz konusu olduğunda
rastlanılır.
II. Bütün politik kurumların amacı insanların doğal ve daima geçerli olan
haklarını muhafaza etmektir ve bu haklar özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve
baskılara direnme haklarıdır.
III. Ulus temelde bütün egemenliklerin kaynağıdır; ne her hangi bir birey
ne de her hangi bir organ açıkça ondan
kaynaklanmayan her hangi bir yetkiyi kullanma hakkına sahip değildir.
Bu ilkelerde ihtirasları kışkırtarak ülkeyi karmaşa içine itecek hiçbir şey
yoktur. Yetenekleri ve aklı ileriye götürmek ve bunların belirli kişi ve
ailelerin çıkarları yerine kamu yararına kullanılmaları için tasarlanmışlardır.
İnsanlığın düşmanı ve sefaletin kaynağı olan monarşik egemenlik kaldırıldı ve
egemenlik doğal ve orijinal yerine yani ulusa iade edildi. ..
Beşeriyetin aydınlanma devresinden bakıldığında saltanat hükümetlerinin
sonunun geldiğinin ve ulusal egemenliğe dayanan devrimlerin ve temsili
hükümetlerin yaygınlaşmaya başladığının farkına varmak zor olmadığından kendi
yaklaşımlarını öne çıkarmak ve aklın yardımıyla devrimlere ön ayak olmak
bilgeliğin gereği olacaktır.
Şu anda gördüğümüz şey politik hayatta hiçbir reformun gerçekleşme
olasılığının olmamasıdır. Ancak, bu çağ, her şeyin beklenilebileceği devrimler
çağıdır.
Kitabın içinden bir bölüm.Bir gün hukuk denen varsayımsal kurallarla ilgili bir kitaptan hoşlanacağım aklıma gelmez idi ama başıma geldi.
2 comments:
bir ülkede hukuk teoriler üzerine degil de isine geldigine göre kuruluyorsa o ülkenin bireyleri hukuku taniyamazlar, ondan hoslanamazlar. ülkede teorilere ve doktrinlere verilen önem artarsa, o zaman bireyin hukukla tanisma sekilleri de degisir. is o zaman birey hukukun koydugu kurallari anlamaya ve onunla beraber tartismaya baslar. en azindan bunu yapabilme sansi artar.
bizimse hukuk fakültelerinde dahi egitim teorinin anlasilmasi, karsilikli cikarlarin korunmasi yönünde degil, yasayi ve onun lafzini anlama yönündedir.
offf, konusturdun yine beni bayram bayram yaaaa =)))
mutlu bayramlar manum!
Manum dedin de...
Konu neydi ya? He iyi bayramlar.
Post a Comment